istanbul escort | beylikdüzü escort | bahçeşehir escort | beylikdüzü escort | istanbul escort | beylikdüzü escort| beylikdüzü escort| esenyurt escort | istanbul escort |
Home » istanbul escort » O BENİM MELEĞİM – 18 –

O BENİM MELEĞİM – 18 –

O BENİM MELEĞİM – 18 -.

istanbul Esenyurt escort bayan

istanbul Esenyurt escort bayan

istanbul Esenyurt escort bayan

Bahçeyi geçip eve doğru yürürken beyninde bir şimşek
çaktı. Esra denilen kadının ortadan kaybolmasıyla Avni ara-
sında bir bağlantı olmalıydı. Üstelik kadını yıllar sonra Av-
ni’nin yazlık evinde bulmuştu. “Ağzının tadını biliyormuş it,
kapatmış kızı” diye düşündü. Evet, evet, şu gazeteci bozun-
tusunun haber kaynağı da ortaya çıkmıştı. Gazetedeki bütün
bilgilerin bu evden ve Esra’dan çıktığına emindi.
Hasan’ın şansı sürüyordu. Esra, arkadaki bahçe kapısını
aralık bırakmıştı. San Hasan sessizce binanın içine süzülü-
verdi. Alt kat karanlıktı ama yukanda ışık ve su sesi vardı.
Hasan, yılan gibi yukan kata süzüldü. Sağındaki oda kütüp-
haneydi. Dikkatle göz attığında bilgisayan da farketti. De-
mek ki haklıydı. Herşey burada tezgahlanmıştı. Avni denen
alçak herşeyi bu bilgisayarda saklamış olmalıydı.Hasan, karşı odadan gelen sesle irkildi. Su sesi kesilmiş-
ti ve birisi odada dolaşıyordu. O ana kadar başkasına rastla-
madığına göre, kız evde yalnızdı. Bu da Hasan’ın işine gelir-
di. Odaya yöneldiğinde gözlerine inanamadı. Duştan çıkan
Esra, kurulandığı havluyu bir kenara atmış, çınpçıplak ayna-
nın önünde saçlarını kurutuyordu. Bir süre bu muhteşem gü-
zelliği seyretti Hasan. Bu kızın dünyanın en güzel Afrodit
heykeli olarak bilinen Knidos Afrodit’inden bile kat kat güzel
olduğuna bütün serveti üzerine iddiaya girebilirdi. Üstelik bu
güzelliğe az sonra sahip olacaktı. Hazdan titredi.
“Merhaba güzelim.”
Hiç ummadığı bir anda bir erkek sesiyle irkilen Esra, ga-
ipten sesler duyduğunu düşünerek arkasına döndü ve Ha-
san’la karşılaştı. Ne yapacağını şaşırmıştı. Boşuna olduğunu
bile bile elleriyle çaresizce çıplaklığını örtmeye çabalıyordu.
“Sen de kimsin?”
“Ayıp, ayıp hem de çok ayıp. İnsan eski patronunu hatır-
lamaz mı?”
“Eski patronum mu?”
“Evet sekreterliğini yaptığın San Hasan’ı ne çabuk unut-
muşsun?”
Esra’nın beyni durmuştu. Elleri çaresizce iki yanına düş-
müştü. Başına gelecekleri az çok tahmin edebiliyordu ama
öyle kolay kolay teslim olmaya niyeti yoktu.
“Ne işin var burada?”
“Sence ne olabilir?”
“Çık buradan giyinmek istiyorum.”
“Hiç gerek yok. Nasılsa birazdan yine soyunacaksın.”
“O niye?”
“Senin gibi iyi bir ev sahibine hiç yakışmıyor bu soru.
Hem o İsmail Parin denen gazeteci bozuntusunun da seni
böyle gördüğüne eminim.”
“Senin beynin normal çalışmıyor. O bahsettiğin adam be-
ni neden çıplak görsün?”
“Gazetede yayınlanan o palavralan yutturmak için koynu-
na girmedin mi?””O haberin tek sözü bile palavra değil.”
“Avni mi anlattı sana?”
“Avni hiç birşey anlatmadı. Benim sizin piş işlerinizden
haberim yok.”
“Bırak bu masum kız numaralarını, önce Avni kapatmış
seni, sonra da aldın sıra intikam almak için elin gazetecisiy-
le yatmışsın işte.”
“İftira etme, Avni beni kapatmadı.”
“öyleyse bu evde işin ne?”
“O benim akrabamdı, kuzenimdi. Senin pis işlerine bulaş-
mamam için bana başka bir iş bulmuştu.”
“Demek öyle, kim inanır buna?”
“İster inan, ister inanma, bana ne?”
“Doğru, sana ne değil mi? Bu kadar kolay mı bu işten sıy-
nlmak? Biz yanacağız, sen gazeteciyle keyif süreceksin, öy-
le mi?”
“Keyif meyif yok, atma.”
“O zaman şimdi olacak.”
Hasan ani bir harçketle kızın üzerine atılıp saçlanndan
yakaladı. Esra’nın canı inanılmaz şekilde yanmıştı. Savrulur-
ken eline geçen saç kurutma makinesini Hasan’ın kafasına
indirdi. Adamın bir an için sersemlemesinden yararlanarak
kendini odadan dışan attı ve aşağı koşmaya başladı. Çıplak-
lığını filan unutmuş, kendini sokağa atmaya çalışıyordu. An-
cak Hasan’ın Esra’nın peşini bırakmaya niyeti yoktu. Yıldınm
gibi genç kadının peşinden fırlayan Hasan, Esra’yı merdiven-
lerin sonunda yakaladı. Esra, çılgına dönmüş olan adamın
elinden kurtulmak için büyük bir mücadele veriyordu. Bir ara
genç kadının ayağı halıya takıldı ve ikisi birden yere yuvar-
landılar. Büyük bir mücadele sürüyordu. Esra, canını ve ırzı-
nı kurtarmak için mücadele ederken Hasan karanlık amaçla-
nnın peşini bırakmamaya kararlıydı.Birbirlerine tekme tokat
atarak salonun ortasında yuvarlanıyorlardı. Esra çığlıklar atı-
yor, imdat istiyor, zaman zaman Hasan’ı ısınyor, tırmalıyor-
du. Ama gücünün tükenmek üzere olduğunun farkındaydı.
Bu arada yuvarlana yuvarlana yanan şöminenin önüne kadargelmişlerdi. Esra, birdenbire elinde bir demir soğukluğu his-
setti. Şömineyi kanştırmaya yarayan demirdi bu. Can havliyle
demiri çekip Hasan’ın kafasına indirdi. Bu arada şömineden
bir parça kor fırlayıp halıyı tutuşturdu. Hasan sersemlemişti.
Bundan yararlanan Esra, kendini Amerikan tipi mutfağa attı.
Şömine demirini düşürmüştü. Bıçak ya da ona benzer bir şey
arıyordu. Hasan, mutfağa doğru ilerliyordu. Bu arada ahşap
zeminde yangın giderek yayılıyordu. Esra, eline geçen kızart-
ma tenceresini Hasan’a fırlattı. Tencere tam yerini bulmuş,
Hasan’ın suratının ortasına çarpmıştı. Bu arada tencereden
dökülen yağ, bir anda yangının katlanarak büyümesine neden
oldu. Salon ve üst kata çıkan ahşap merdiven aJev alev yanı-
yordu. Hasan’la Esra’nın arasında adeta ateşten bir duvar
örülmüştü. Sersemleyen Hasan, kendini dışan atarken, “Ya-
şarken cehennemi tanıdın oroepu” diye bağırıyordu.
Hasan yola çıktığında hiç beklemediği bir sürprizle karşı-
laştı. Yoldan geçmekte olan bir polis ekibi durmuş, villada
olan biteni çözmeye çalışıyordu. Polisleri gören San Hasan,
can havliyle koşarak kaçmaya başladı. Son duyduğu şey ise
polisin dur ihtannın ardından gelen silah sesleri oldu. San
Hasan’ın cansız bedeni, İznik’te, sahil yolunda yatıyordu.
Hasan yere yıkıldığı anda siren sesleriyle ortalığı yıkan iki it-
faiye aracı köşeyi döndü.
???
Gazetenin manşetinin çete reislerinden birinin Yunanis-
tan’da yakalanmasına aynİması, Parin’i keyiflendir-
mişti. Bu keyifle gazeteden çıkmaya hazırlanırken
Ateş’in sesiyle irkildi:
“İsmail Abi, yeni manşeti yazmadan nereye gidiyorsun?”
“Manşeti yazdık yavkaç kere yazacağa oğlum?”
“O senin yazdığın tarihte kaldı. Asıl büyük iş İznik’te pat-
lamış.”
“İznikte mi?”
“Evet, İznik’te.”
“Sen insanı çatlatırsın, anlataana Ateş.”
“En iyisi sen şu haberi oku abi.”
İsmail Parin, ajans haberini bir kaç kere üst üste okudu.
Okuduklanna bir tüıiü inanamıyordu. Devriye gezen polis
ekibi, sahil yolundaki bir villada yangın çıktığını görmüş, itfa-
iyeye haber vermiş ve çevre güvenliğini sağlamak için olay
yerinde kalmıştı. Polisler, villada insan olup olmadığını kont-
rol etmek üzereyken bir erkek dışan çıkmıştı. Adam, polisle-
ri görünce kaçmaya başlamış, dur ihtanna uymayınca vurul-
muş ve olay yerinde ölmüştü. Üzerinden çıkan pasaporttan
San Hasan olduğu anlaşılan adamın başında ağır bir cisimle
vurulma sonucu oluşan bir yara vardı. Bu da binada en az bir
kişinin daha olduğunu ve San Hasan’la mücadele ettiğini dü-
şündürüyordu. Falan yangın bütün binayı sardığı için itfaiye
ekiplerinin içeri girmesi mümkün otmanvştı ve aöndûfme ça-
lışmaian sürdürüyordu.
Parin’in beyni durmuştu. Ne yapacağını kestiremiyordu.
Anlaşılan Esra binadaydı ve Hasan denen uğursuzla ciddi bir
mücadele yaşamıştı. Adamın amacını kestirmek zor değildi.
Demek ki kendisinin İznik’e gittiğini biliyorlardı ve çeteyi
mahveden haberin Avni’nin villasından kaynaklandığını tah-
min etmişlerdi. San Hasan, yurt dışına kaçmadan bu hesabı
temizlemek istemiş olmalıydı.
İsmaH, ne yapması tJrektiğini kaatiremeden donup kal-
mıştı. Çalan telefonla irkHdi. Arayan gazetenin İznik muhabi-
riydi. Yanan villanın mutfağında çınpçıplak bir kadın bulun-
duğunu, Esra Kalkancı adlı kadının dumandan zehirlendiğini
ve hasteneye kaldınldığını anlatan yerel muhabire göre Es-
ra’nın sağlık durumu oldukça ciddiydi. Parin, artık ne yapa-
cağını biliyordu. Gazetenin arabalanndan biriyle alelacele İz-
nik’e doğru yola çıktı.
???
Parin, İznik’e vardığında vakit geceyansını geçiyordu.
İlk olarak villaya gitti. Evden geriye bir harebe kalmış-
tı ve itfaiye hâlâ soğutma çalışmalannı sürdürüyordu.
Parin, burada birşey öğrenemeyeceğini gördü. Aslında villa-
ya gelmesi için bir neden yoktu, hastanenin yolunu tuttu. Nö-
betçi doktordan Esra’nın durumunun oldukça ciddi olduğu-nu ve Bursa’ya, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne şevke
dildiğini öğrendi.
Tıp Fakültesi Hastanesi’nin Acil Servisi’nde her zaman!”
yoğunluk yaşanıyordu. Bu yoğunluğa bir de şarampole yu
vaıianan yolcu otobüsünden getirilen 20 dolayındaki yara
eklenince ortalık iyice kanşmıştı. Parin’in hastanede Esra’}
bulması bir saatten fazla sürmüştü. Genç kadının durumı
iyiydi ama henüz tam olarak kendine gelememişti. Yaralaı
sanlmış, duman zehirlenmesinin kontrol edilebilmesi için yo
ğun bakımda oksijen veriliyordu. Esra’yla o gece görüşeme
yeceğini anlayan Parin, arabaya atlayıp bir otel bulmak içiı
yola düştü. Esra’nın büyük ölçüde hayati tehlikeyi atlatmı
olmasına çok sevinmişti.
Ertesi sabah doktorlardan önce hastaneye gelmişti Parir
öğleye doğru yoğun bakımdan çıkarıldıktan sonra Esra’yt.
görüşebildi.
“Merhaba güzelim, geçmiş olsun.”
“Sağol İsmail, sen burada ne arıyorsun?”
“Böyle bir durumda seni nasıl bırakabilirdim? Olayı duya
duymaz geldim ama ancak şimdi görüşebildik.”
“O Hasan denen adam ne oldu?”
“Vidanın önünde polisle karşılaşmış, dur ihtarına uyma
yınca vurmuşlar, öldü. Senin anlayacağın o iş bitti.”
“İnsanlann ölmesi hoş değil ama bu sefer üzülmedim.”
“Yerden göğe kadar haklısın. Herhalde Hasan arfcasındaı
ağlanacak biri değildi.”
PARİN ESRA’YI ÇOK ÖZLEMİŞTİ
Esra bir hafta hastanede yattı. Bu süre boyunca Bur
sa’da kalan İsmail Parin, her gün genç kadını ziyare
ederek moral verdi. Bu arada Esra’nın anne ve baba;
ile ablası Milas’tan gelmişti. Ailenin telaşını yatıştırmak v*
her şeyi aynntılanyla açıklamak da Parin’e düşmüştü. Hasta
neden çıktıktan sonra uzunca bir süre tatil yapmak isteyeı
Esra, işini ortağına emanet ederek ailesiyle Milas’a gitti.
7QEsra’nın Milas’a gitmesinin üzerrinsen bir hafta geçince
İsmail Parin, İstanbul’da kıvnm kıvnm kıvranmaya başladı.
Esra’yı, birlikte yaşadıklan aşk gecelerin^çok özlemişti. Ara-
da bir telefonla konuşmak yetmiyordu. Mûtlaka Esra’yı gör-
meliydi. Genç kadının yüzünü görmek, elini tutmak bile ye-
terdi Parin’e. Bunu nasıl yapacağını düşünürken aklına par-
lak bir fikir geldi ve doğruca Faruk Gülen’in başına dikildi.
“Müdürüm, farkında mısın bilmiyorum ama mayıs ayında-
yız ve turizm mevsimi açılmak üzere.”
“Açıldı sayılır artık ama sana ne bundan?”
“Hani diyorum ki şöyle İzmir, Kuşadası, Bodrum taraflar,
nı bir dolansam, gazeteye güzel bir ropörtaj hazırlasam, ns
dersin?”
“Hangi dağda kurt öldü İsmail?”
“Kurtların bu İçle ne ilgisi var?”
“Sen hırsızlarla uğursuzlan başı boş bırakıp turizm haber-
leriyle ilgilenmeye başladığına göre her şey olabilir.”
“Canım tatil yörelerinde de hırsız uğursuz, mafya filan
vardır. Hatta belld turizm mafyası bile kurulmuştur bu arada
Olamaz mı?”
“Yolun Milas’tan da geçecek mi?”
“Bodrum’a gitmek için mecburen geçecek.”
“Anlaşıldı, avans filan ister misin?”
“Hiç fena olmaz müdürüm.”
Gazeteden avansını çeken İsmail, aynı gece arabasına
atlayıp yola düştü. Yanan Ford’un yerine sigortadan aldığı
parayla bir Toyota edinmişti. Böylece yeni arabasını da uzun
yolda denemiş olacaktı. Bu gıcır gıcır arabayla ve Esra’yla
tatil yapmanın son derece keyifli olacağına emindi.

 

Bir yanıt yazın